- Birazcık çıkabilsen hayatın dışına. Böyle bir şey işte yaşamak. başına bir şeyler gelir. Bunları değiştiremezsin. Engelleyemezsin. Sadece dışında durman lazım. dışarıdan bakman lazım. başına gelenler için kimseyi suçlamadan hayatı olduğu gibi kabul etmekten başka şansımız yok. Herkes bir şeyler yaşıyor. Kimileri çok büyük acılar kimileri ise sıradan, hareketsiz ve hatta sıkıcı hayatlar. Yaşamın dinamiğini değiştiremezsin. Evet dünyada değiştirebileceğin şeyler var. Ama hayatın akışı her zaman devam edecek. Bu akış sırasında başına bir sürü şey gelecek. “Neden her şey kötü” diye isyan edip durmanın zaman ve enerji kaybı olduğunu elbet anlayacaksın. Üzgünüm ama özel değilsin. Kötü şeyler herkesin başına geliyor ve insanlar yoluna devam ediyor. Başka şansımız yok ki Yankı. Durup olaylara hesap soramazsın neden benim başıma geldiniz diye. Ya da istersen sor, hahaha. Sor bakalım ne cevap verecekler sana. Acıların sana neler öğrettiğini, sana kaç basamak birden atlattığını zamanla görecek ve hatta bu kadar öğreniyor olmaktan keyif alacaksın. Şimdi sana polyannacılıkmış gibi geliyor. Ama bak hayat senin gibi tutkulu çocukları öyle bir alır yere çalar ki neye uğradığını şaşırırsın. En çok yaşama olan bağlılığın umutlandırıyor beni. Sen bu kadar coşkulu olduğun sürece başına da asla sıradan şeyler gelmeyecek. Çok seveceksin, çok üzüleceksin. Ama sonunda kocaman, yağlı, çikolatalı bir pasta yemiş gibi hissedeceksin kendini. Aklına gelebilecek en büyük hazları yaşamış olacaksın. İşte o zaman anlayacaksın bedenin dışına çıkmanın ne demek olduğunu. Kendi bir tanrı misali yukarıdan izlemeye başladığında, başına gelenlerin, gördüklerinin, anladıklarının daha bir sürü insan tarafından da yaşandığını anladığında, yani özel olmadığını anladığında rahatlayacaksın. Çünkü o zaman zincirlerin kalmayacak. Şimdi, kendini zincirlemişsin sen. Ödevler yüklemişsin. Hayattaki tüm suçların cezasını geri kalan herkes yerine çekiyor, dünya daha güzel bir yer olmadı diye çilekeş rahipler gibi kırbaçlıyorsun kendini. Sanıyorsun ki kendini acıyla terbiye etmek insanlığın geri kalanını iyileştirecek… biliyorum Yankı, bu hisse engel olamazsın. Neden bilmiyorum ama bir şekilde kendini peygamber gibi hissediyorsun. İşte bu senin zincirin. Zincirini kırdığın gün –umarım o gün gelir- kuş gibi havalanacaksın. Bedeninden sıyrılacak, rahatlayacaksın. Belki o zaman bakkalın çırağını sürekli azarlamaktan vazgeçer, ona teşekkür edersin. Eleştirmek ve saldırmaktansa sıcak bir gülümseme, karşılıksız bir teşekkürün insanlarda daha büyük değişimler yaratabileceğini anlayacaksın.
- …
Sonra uyandım. Ter içindeydim. Ağlıyormuş gibi sıkıyordum gözlerimi. Oysa tek damla yaş yoktu. Canım öylesine yanıyordu ki… üzerimden atmak için yıllarca uğraştığım suçluluk duygusu karabasan gibi çökmüştü yine üstüme. Neredeyse nefes alamıyordum…
Oysa… annem haklıydı. Daha ilkokuldayken öğretmen, hasta olduğu için okula gelmeyen, pek de çalışkan olmayan bir sınıf arkadaşıma “Bak Yankı’ya. Raporlu olduğu halde geldi derse.” demişti. Aklı sıra beni övüyordu. Bense öleceğimi sandım. Zavallı çocuk ayağa kalkmış (konuşurken bizi ayağa kaldırmaları ne kadar aşağılayıcı. Yaptırdıkları her davranış sadece otoriteyi kabullenelim, içimize işlesin diye), boynu bükük öylece dinliyordu öğretmeni. Öleceğimi sandım. Çok kızdım kendime. Keşke derse gelmeseydim dedim. Oysa gelmiştim çünkü kendini eğlendiremeyen bir çocuktum. Tek bildiğim büyüklerin bana öğrettiği şeyleri yapmaktı. Övüp durdukları o çalışkanlık, birey olamamaktan, başımın çaresine bakamamaktandı. Bir çocuk olarak yapabildiğimi hatırladığım tek aktivite büyüklerin gözüne girmekti. Beni takdir etmelerini sağlayacak her tür davranışı sergilemekte ustaydım. Ama ne bir çocuk oyunu ne de özgün bir davranış… ben sadece “iyi” biriydim. Olması gerekendim. Ama asla bir çocuk olamamıştım. Olmam gerektiğini söylememişti kimse. Bense, kendimi dinleyemeyecek kadar korkaktım. Öğretmene bunları itiraf etsem ne hissederdi acaba, hahahaha. Beni övdüğüne pişman olur ve hatta yerin dibine girerdi. O zavallı çocuk da daha o yaşta iradesini kullanma cesareti bulduğu için kendisiyle gurur duyardı. Bazen insan zamanı geri çevirmek ve geçmişi değiştirmek istiyor. O sınıfa gidiyorum, kimseye görünmeden boynu bükük çocuğun yanına süzülüyorum, kulağına sessizce “Dik tut başını. Sen yanlış bir şey yapmadın. İçinden geldiği gibi davrandın. Sen, tüm öğretmenler daha çok ve doğru yol göstereceksin kendine. Başını hiç eğme önüne. Yanakların kızarmasın. Çünkü bu öğretmenler aslında bir şey bilmiyor.” diyorum…
Gand
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder