Gand: yeniden doğmak için parçalanan bir tanrıymışım sanki, üstleniyorum insanoğlunun bütün cinayetlerini, değişebilsin diye mevsimler, dünya yenilenebilsin diye, devam edebilsin diye doğumlarla ölümler...
Aslı Erdoğan
Gracias A La Vida: bu hatun güsel ama çok karışık yazıyo...taş bana ve diğerleri diye öykü kitabını okumuştum geçenlerde...bayağı ağır metinlerdi...
Gand: ben de kırmızı pelerinli kent'i okudum. o kadar ağır değildi, ama ne kadar ağır yazabileceğinin de bir kanıtı gibiydi :)
sonuçta tarzım değil açıkçası... sevmedim, bi daha da okumam böyle köşe yazısı olmadığı sürece.
ama bu cümleye bittim...
bir de duygu asena öldüğünde ece (Temelkuran) onunla ilgili hatırasını anlatmıştı. duygu ece'ye "kendini bu kadar hırpalama" demiş... yani dünyada olanlardan dolayı, yaz, araştır, konuş ama kendini bu kadar hırpalama diye...
oysa ne de zor kendini dışarda tutmak. bir kere hepimiz sorumluyuz. ama tek tek çok güçsüzüz... kitlelerin hareketlenip birlikte devrim yaptığım bir yer-zaman'da da değiliz...
evet, kendi kendine acı çektirmek de çözmüyor hiçbir şeyi... yani bu seçim bıçak sırtı, umursamayıp "bana dokunmayan yılan"cılardan mı olacaksın yoksa sürekli kötü olayları/olasılıkları düşünüp tövbe etmek için kendini kırbaçlayan rahipler gibi mi olacaksın???
cevabı bulmam uzun yıllarımı aldı :) sanırım hem min. düzeyde acı çekeceksin (bütünüyle yokedemedim en azından ben) hem de elinden geleni yapacaksın... bir blogda yazmak kadar basit de olsa :)
Gracias A La Vida: yıllar önce bi arkadaşım "bu kadar kanın, gözyaşının, yoksulluğun olduğu yerde mutluluk sahtedir, bu dünyada mutlu olunmaz" demişti...depresif bi ruh hali gibi gelmişti ama hakikatı kendine rehber edinmiş insanlar için zorunlu bir durum gibi...Adorno daha ileri gidip "Auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarlıktır" demiş...
7 yorum:
gracias a la vida,
bence "mutluluk"la "memnuniyet"i ayirmak gerekiyor; bu kadar korkunc bir dünyadan "memnun" olmadan, bu kadar korkunc bir dünyada "mutlu" olmayi denemeli insan bence...
gerçeklerle sürekli yüzyüze olup sonra hiçbir şey olmamış gibi nasıl mutlu olur insan? varsa bir formülü söyleyin allah aşkınıza :)
ben şahsen uzun süre gerçeklere maruz kaldığımda toparlayamıyorum.
gerçeklerdense, güzel bir dünyaya dair umutların olduğu bir hayal aleminde yaşamak (Ursula'nın kitaplarındaki ideal dünyaları hayal etmek misal), acı veren gerçekler ve bunu hatırlatan insanlardan uzak durmak daha güzel geliyor... yazık ki, bu söylediğim izole bir hayata tekabül ediyor.
ben dedigim gibi elimden geldigince mutlulukla memnuniyeti birbirinden ayirmaya calisiyorum. dünyadan memnun degilim, barismiyorum, kabul etmiyorum. ama kendi yasadigim güzel seylerden mutlu olmaya da calisiyorum ayni zamanda.
sevisince "bütün memleket abaza geziyor" diyip orgazm olmuyor musun? oluyorsun (ya da oluyorsundur umarim). lüfer yerken de düsünmüyorum iste ben "simdi afrika'daki cocuklar ac" diye. ya da yunanistan'da denize girerken "milyonlarca insanin tatile gidecek parasi yok" diye düsünmüyorum her kulacta. yasadigim anin degerini biliyorum, elimden geldigince tadini cikarmaya calisiyorum. cünkü - bak mesela - iki yildir tatil matil de yapamamisim zaten.
ayrica hem sana ne oluyor, sana mi yazmisim ben onu? :-)
hahahaha :))) kendi kendine sinirlenmiş :)
outlaw,
söylemesi ayıp ben tatilden yeni döndüm. tabi asıl meselemiz bu değil. asıl meselemiz Gracias'ın tatilde olması.
şimdi insanlar tatild olunca denize giriyor, ayağını uzatıp güneşlenip kitap okuyor, geziyor dolaşıyor ya, işte insanlar tatilde olunca blog filan yalan oluyor. tatil insana her şeyi unutturuyor. Gracias o yüzden sana cevap veremez. tatilde malum.
ha bir de Gracias'ın tatilde olduğunu söylemiş miydim?
söylediklerine katılıyorum. sadece formül soruyorum huleyn! hani bu dediklerini uygulamaya çalışıyor insan, ama bazen de başarısız oluyor. yemek boğazına takılıyor (aç mıyız neyiz, habire yemek diyoruz), ne bileyim haberleri izlemeye gönlü dayanmıyor... işte bu tip zamanalardaki mutsuzluktan bahsediyorum ben... o zamanlar "aman da lüfer ne güzelmiş" diyemiyor insan. gerçi ben balık sevmediğim için lüfere hiçbir zaman güzel diyemem zaten ama tatildeyken bir rakı-balık yapmışız deniz kenarında,sonra da gece denize girmişiz, yani anlatamam...
insanın kendi blogu olması ne güzelmiş :)
Tatilin ilk kısmını bitirip 1-2 günlüğüne İstanbul’a döndüm…Haftaya tekrar yollardayız…
Outlaw,
Burada atıfta bulunduğum insanlar, elindekilerin kıymetini bilmeyip mutsuz olmak için çırpınan, kendilerine dert, keder, hüzün arayan insanlar değil…aksine yeryüzünü daha yaşanabilir kılmak için çabalayan, sadece kendisine, çevresindekilere-yakınındakilere değil, dünyadaki tüm ötekilere, dışlananlara, yok sayılanlara, ezilenlere, sömürülenlere daha mutlu bir yaşam sunmak için yaşamını bir mücadele alanına çeviren insanlardır…kendini dünyadan sorumlu tutan, mutluluk tarifi farklı olanlardır…zor olandır, nadir olandır…
Senin de blogunda yer verdiğin Marcos’un o ünlü alıntısı vardır ya kısaltarak aktarayım; “Marcos, san francisco'da bir eşcinsel, güney afrika'da bir karaderili, avrupa'da bir asyalı, san ysidro'da bir chicano yerlisi, ispanya'da bir anarşist, israil'de bir filistinli,…. meksika'nın güneydoğusundaki dağlarda bir zapatista'dır." İşte tam da böyle bir hissiyattır…ya da Che gibi, devrim sonrası sosyalist Küba’da bakan olarak kalmayıp, başka gökler altında gerilla olmayı seçmektir…ya da hiç bilmediğimiz, tanımadığımız bir kişilik….örneğin…
Filistin’de kafası İsrail buldozerleri tarafından ezilmiş 23 yaşındaki bir genç kim olabilir? Filistinli bir gerilla mı? Evinin yıkılmasını önlemek isteyen Filistinli bir genç mi? Filistin’e karşı savaşmayı reddeden İsrail’li bir vicdanı retçi mi? Ya da 23 yaşında Amerikalı bir genç kız olan Rachel Corrie mi?
Amerikalıların büyük bir kısmının haritadaki yerini bile gösteremeyeceği Filistin’e Rachel Corrie adındaki bir Amerikalı niye gelir ki? Bu korkunç dünyadan memnun olmadan mutlu olmayı beceremediği için mi? Yoksa, hakikatin pençesine düşmüş bir insan olarak, bildikten-gördükten-öğrendikten sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını hissetmesinden dolayı mı oradadır? Yanıtını yine Rachel’den alalım…
“...Gerçekten de dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilebilmesine inanamıyorum. Canımı yakıyor, geçmişte de yaktığı gibi, dünyanın böyle korkunç bir hale gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek....”
Yorum Gönder