Aslında 11 Eylül tarihine denk gelecek bir yazı yazmayı planlıyordum ancak o dönem fırsat bulamadım. Konunun tarihselliği de düşünüldüğünde her daim güncel olan bu konuyu bugün de gündeme getirebileceğimizi düşünüyorum.
Nasıl ki, 1980 yılından itibaren, 12 Eylül sadece yılın bir gününü belirten sıradan bir tarih olmayıp idamlar, gözaltılar, tutuklamalar ve işkencelerle birlikte büyük bir toplumsal dönüşüme işaret ediyorsa, 2001 yılından itibaren de 11 Eylül, sıradan bir tarihe denk düşmemektedir. Kısaltmaları seven Amerikalıların 9 / 11 olarak ifade ettiği saldırılar, o ana kadar çok sayıda savaşa katılmasına rağmen hiçbirini kendi toprağında yaşamayan ABD’liler tarafından şaşkınlık ve korkuyla karşılanmıştı. Amerikan televizyonlarının “US under attack” başlığıyla verdiği saldırıların bilançosu çok ağırdı; binlerce insan katledilmişti.
11 Eylül 2001 herkesler tarafından çokça konuşulduğu için biz başka bir 11 Eylül’e işaret edeceğiz. 11 Eylül, 2001 yılındaki saldırılara “isim” olmadan uzun yıllar önce, 1973 yılında, dünya tarihi açısından yine çok önemli olan bir olayın yaşandığı bir tarihe denk düşüyordu. Yine ABD’nin içinde olduğu ancak bu sefer mağdur olarak yer almadığı bu diğer 11 Eylül; 1973 tarihinde, ABD, CIA ve uluslar arası şirketlerin desteğiyle General Pinochet’nin Şili’de askeri darbe yaparak, seçimle iş başına gelen Sosyalist Salvador Allende’yi katletmesi, yönetimi devralması ve bir askeri diktatörlük kurmasıdır.
11 Eylül 1973 tarihine kadar gelen süreci kısaca hatırlamak gerekirse; 1970 yılında seçimle iş başına gelen sosyalist Allende hükümeti, kritik sektörlerde kamulaştırmalar yapmış, bu da başta ABD olmak üzere uluslar arası sermaye çerçevelerinde korku yaratmıştı, bu dönemlerde ülkede yaşatılan kaosa rağmen, Allende hükümeti 1973 yılındaki seçimlerde de galip gelmiş ve iktidardaki yerini perçinlemişti. Ancak, ülke içindeki ve dışındaki muhaliflerin desteğiyle 11 Eylül 1973 yılında General Pinochet darbe yaptı. Allende’nin içinde bulunduğu Başkanlık sarayı La Moneda önce bombandı (Yazının başındaki resim), sonra da saraya birlikler girdi ve Allende katledildi (Alttaki resim Allende’nin son resmidir). Ardından 17 yıl süren bir diktatörlük dönemi başladı. Bu dönemde binlerce insan öldürüldü, işkenceden geçirildi, sürgün edildi. Bulutsuzluk Özlemi’nin daha güzel şarkılar yaptığı dönemde ürettiği ve “El pueblo unido jamas sera vencido” sloganlarının yükseldiği “Şili’ye Özgürlük” şarkısı hem bu darbeyi hem de süreci çok güzel bir şekilde anlatmaktadır.
Aralarında 28 yıl olan her iki 11 Eylül arasındaki bağlantı da “İşçi sınıfının şairi” Ken Loach tarafından kuruldu. Ken Loach, “11'09''01 - September 11” filminde kendine ait kısa filmle bu konuya değindi. Söz konusu film, yine 9/11 kodlamasına gönderme yapılarak, 11 ayrı yönetmenin kendi bakış açılarıyla 11 Eylül saldırılarını anlattığı ve her biri 11 dakika 9 saniye süren birbirinden bağımsız 11 kısa filmden oluşmaktaydı. Ken Loach’ın yaptığı kısa filmde, 1973 yılındaki darbeden dolayı İngiltere’de sürgünde yaşayan Şili’li bir göçmen, 2001 saldırısını yaşayan Amerikalılara, kendi ülkesinin 11 Eylül’ü olan 11 Eylül 1973 yılındaki darbeyi anlatıyordu. Amerikalılara çok acı sonuçları olan bir başka 11 Eylül daha olduğunu hatırlatıyordu. (Bu arada söz konusu filme dahil olan en radikal kısa filmin ABD’li aktör Sean Penn’den gelmesi ise ilginç bir ayrıntı olarak dikkat çekmektedir).
Darbenin yapıldığı 11 Eylül sabahı Allende ulusal radyodan halkına son kez seslendi. Allende’nin darbeye karşı tavrına, bu ortamda dahi yaptığı konuşmaların içeriğine, verilen mesajlara, iyiye ve güzele dair olan inancına bakarsak ne kadar benzersiz bir liderle karşı karşıya olduğumuzu kolayca görebiliriz. İşte, bugünlerde Latin Amerika’daki gelişmeleri hayranlıkla izleyenler kişilerin “Nasıl oluyor bütün bunlar?” sorusunun cevabının bir kısmı da Allende’nin bu son konuşmalarında yatmaktadır. Bugünün demokrasi kahramanları Avrupalı ülkelerinin sömürgesinden kurtulmak için yüzlerce yıl mücadele edip bağımsızlıklarını kazanan, ancak sonraki dönemlerde de ABD’nin hemen yanı başlarında olması nedeniyle her olumlu gelişmeleri darbelerle, provokasyonlarla kesintiye uğrayan, bıkmadan usanmadan darbelerle mücadele eden; neticede yüzlerce yıllık mücadele geleneği olan, Allende gibi liderlerin olduğu bir coğrafyadan söz ediyoruz. 11 Eylül’de yaptığı son konuşmasıyla sözü Allende'ye bırakıyoruz...
“Dostlarım,
Hiç şüphe yok ki, bu sizlere seslenmek için son fırsatım. Hava Kuvvetleri Magallanes Radyosu’nun vericilerini bombaladı.
Sözlerim sitem değil, hayal kırıklığı taşıyor. Umarım, kendi sözlerine ihanet edenlerin utancı olurlar… Şili’nin askerleri, birer unvandan ibaret başkomutanları, kendi kendini Donanma Komutanı ilan eden Amiral Merino, daha dün Hükümet’e sadakatini sunan, bugün ise kendini Carabinero’ların (paramiliter polis) başı ilan eden General Mendoza…
Bu koşullarda, sözlerim sadece işçilere: Teslim olmayacağım!
Bu tarihi dönemeçte, halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim. Ve onlara, binlerce Şilili’nin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem olmadığını söyleyeceğim.
Güçlüler ve bize üstün gelecekler, ancak toplumsal dönüşümler ne suçla ne de güçle bastırılabilir. Tarih bizimdir, tarihi toplumlar yapar.
Ülkemin emekçileri, adalete olan büyük özleminizin ancak bir sözcüsü olan, Anayasa’ya ve kanunlara bağlı kalacağına söz vermiş bu adama gösterdiğiniz sadakat için teşekkür ederim. Sizlere seslenebildiğim bu son anda, yaşadıklarımızdan ders çıkartmanızı diliyorum: Yabancı sermaye, emperyalizm, gericilikle birlikte Silahlı Kuvvetlerimizin kendi geleneğini bozmasına varan koşulları hazırladılar. Bu geleneğin kurucuları General Schneider ve Komutan Araya da, bugün dışarıdan aldıkları destekle kendi çıkarlarını ve imtiyazlarını korumaya çalışan aynı sosyal kesimin kurbanlarıdır.
Esas olarak size sesleniyorum, ülkemin mütevazı kadınları, bize inanan köylü kadınlarımız, çocuğunu esirgediğimizi bilen anneler… Size sesleniyorum Şili’nin fikir işçileri; kapitalist toplumun avantajlarından bahsedip duran meslek örgütleri ve sendikalar tarafından yaratılan kargaşaya karşı çalışmaya devam eden yurtseverler… Size sesleniyorum, ülkemin gençleri, öğrencileri, şarkılarını söyleyenler, bize neşelerini ve mücadele ruhunu verenler… Size sesleniyorum Şili’nin insanları, işçiler, köylüler, aydınlar, zulüm görecekler; ülkemizde faşizm saatlerdir iş başında. Harekete geçmesi gerekenlerin sessizliği karşısında terörist baskınlar yapıyor, köprüleri havaya uçuruyor, demiryollarını kesiyor, gaz ve petrol borularını imha ediyorlar. Suçludurlar. Tarih onları yargılayacaktır!
Hiç şüphe yok ki Magallanes Radyosu susturulacak. Sakin ve metalik sesim sizlere ulaşamayacak. Sorun değil. Sesimi duymaya devam edeceksiniz. Her zaman yanınızda olacağım. En azından, onurlu ve ülkesine sadık bir adam olarak hatırlanacağım.
Halkım kendini savunmalı ancak kurban etmemelidir. Halkım, kendisinin yok edilmesine veya kurşunlarla delik deşik edilmesine izin vermemeli, ancak aşağılanmaya da müsaade etmemelidir.
Ülkemin işçileri, Şili’ye ve yazgısına inanıyorum. Başka insanlar, ihanetin galebe çaldığı bu karanlık ve acı anı yenecekler. Siz de bunu bilerek ilerlemeye devam edin; er ya da geç, o büyük caddeler tekrar açılacak ve özgür insanlar yeni bir toplum oluşturmak için o caddelerden yürüyecekler.
Yaşasın Şili! Çok yaşa halkım! Yaşasın işçiler!
Bunlar benim son sözlerim, fedakârlığımın boşuna olmadığından eminim. Sonunda, en azından, suçu, alçaklığı ve ihaneti cezalandıracak bir ahlak dersi olacak”
Gracias A La Vida