Hrant Dink'in katlinin öncesinde ve sonrasında yapılan beş ayrı başvuruyu birleştiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), "yaşam hakkı"nı güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesinin, ifade özgürlüğünü savunan 10. maddesinin ve "mahkemeye etkin başvuru hakkı"nı düzenleyen 13. maddenin ihlal edildiğine oybirliğiyle hükmederek Türkiye’yi mahkûm etti…
Hrant’ı bilenler olarak böyle bir onanmaya ihtiyacımız var mıydı; kocaman bir hayır! Peki buna rağmen bu karar sevindirdi mi; kocaman bir evet! Çünkü, bizler için malûmun ilanı olan bu karar, Hrant için başka nedenlerden ötürü hayati önemdeydi. Hrant yazdığı bir yazı nedeniyle Türklüğü aşağılamakla suçlanıyordu. Oysa, Tevfik Fikret’in yüzyıl önce çok güzelce ifade ettiği şekliyle “Milletim kavm-i beşerdir, vatanım rûy-ı zemin” yani “Yeryüzü vatanım, insanoğlu milletim” diyenlerdendi Hrant. Başkalarının şan-şeref apoleti olarak omuzlarında taşıdığı, önüne arkasına ne eklerseniz (pozitif milliyetçilik) ekleyin, söyleyişini nasıl değiştirirseniz değiştirin (ulusalcılık, yurtseverlik), kendi milletinin başka milletlerden üstün olduğuna, başka milletlerin aşağılık olduğu üzerine oturtulan bir ırkçı dünya görüşüyle Hrant’ın aynı cümle içinde anılması bile, Hrant için katlanılabilecek bir acı değildi. Bu nedenle, gözyaşları içinde, “Eğer orada da mahkûm olursam bu topraklarda kalamam, giderim o zaman” demişti. Ne AİHM’e yaptığı başvurunun sonucunu ne de ardından, ellerinde “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant’ız” yazılarıyla yürüyen başka milletlerden on binlerce kardeşini göremeden bu topraklardan ayrıldı…
Gracias A
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder